banner2

Kaslowski: Yeni Türkiye hikayesine ihtiyaç var

TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan, “Ülkemizdeki ekonomik gelişmeler umut vadediyor” derken, TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Simone Kaslowski de, “yeni bir Türkiye Hikayesi’ne ihtiyaç bizce çok açık” dedi.

Kaslowski: Yeni Türkiye hikayesine ihtiyaç var
banner24

Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Simone Kaslowski, çevrimiçi olarak gerçekleştirilen TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu (YİK) Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, daha önce Asya veya Afrika’da patlayan salgınlar gibi Kovid-19’un da o bölgelerde sınırlı kalacağının düşünüldüğünü belirtti.

Salgının kaynağından doğru bilgi akışının sağlanmamasının belki de önlenebilecek bir küresel felaketin önünü açtığını ifade eden Kaslowski, şunları kaydetti:

“Ülkelere, bireylere, ekonomilere büyük zarar verdi. Gelir dağılımı uçurumu derinleşti. Eşitsizlik ve yoksullukta patlama yaşandı. Dışarıdan tedarikin riskleri su yüzüne çıktı. Tedarik zincirlerinin güvenliği çok büyük önem kazandı. Yatırım faaliyetleri bu doğrultuda şekil almaya başladı. Yerli sanayinin korunmasının önemi giderek daha fazla vurgulanır oldu. Dünya Ekonomik Forumu’nun Başkanı Klaus Schwap, neo-liberal anlayışın bırakılması gerektiğini, artık farklı bir küreselleşme modelinin gerektiğini yazdı. Pandemi tecrübesi, iklim değişikliği sorununun küresel ölçekte yaratacağı etkinin boyutunu, kuşkuya yer bırakmayacak şekilde belirginleştirdi. Yılın sonlarına doğru aşı çalışmalarından gelen haberler, tünelin sonunda bir ışık olduğu müjdesini verdi. Bilim ile bilim dışının anlaşılmaz şekilde bir büyük mücadele içine girdiği günümüzde, bilim insanlığa katkısını bir kez daha gösterdi. Geliştirilecek aşıların, dünyadaki tüm insanların erişimine, dayanışma içinde, eş zamanda ulaştırılmasını diliyoruz ve bekliyoruz.”

Kaslowski, bu kadar kısa sürede böyle bir ilerlemenin kaydedilmesinin bilim dünyasındaki iş birliği ahlakı, karşılıklı güven ve bilgi paylaşımına dayandığını belirterek, öncü şirketlerden BioNtech’in kurucularının Türk kökenli olmasının gurur vesilesi olduğunu, gerekli eğitim, özgür araştırma ortamı ve imkân sağlandığında nelerin başarılabileceğini gösterdiğini söyledi.

Simone Kaslowski, hemen hemen tüm ekonomilerin, bu dramatik değişikliklere ve pandemi krizinin şoklarına hazırlıksız yakalandığına işaret ederek, “Dünyada olduğu gibi ülkemizde de iktisat biliminin gereklerinden sapma gösteren politikalar, sorunların derinleşmesine yol açtı. Büyümeyi gözeten bir yaklaşım benimsenirken, bunun yönetiminde sorunlar yaşandı. Büyüme tercihi bir ölçüde gerekli sayılabilir. Ancak bu politikanın izlenmesinde çıkan sorunlara uygun tepki verilmemesi sonucu, tıkanıklıklar yaşandı. Doğru zamanda araç ve güzergâh düzeltmesine gidilmemesi piyasalarda dengesizliklere, döviz rezervlerimizin erimesine yol açtı.” diye konuştu. 

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın son dönemdeki beyanlarından ise, pandeminin yaygınlığı ve toplumsal sağlığa verdiği zararın tahmin edilenden daha vahim olduğunun anlaşıldığını, yeni alınan tedbirlerin, durumu tüm çıplaklığıyla göstermiş olduğunu aktaran Kaslowski, sözlerini şöyle sürdürdü:

“İş dünyası olarak bir taraftan çalışanlarımızın sağlığını ve istihdamı korumaya çalışırken, diğer taraftan olağanüstü etkilenen piyasa koşulları ile mücadeleye odaklandık. Tüm bu süreç boyunca ekonomik istikrar, piyasa işleyişi, pandeminin sektörel etkileri ve dış ticaret gelişmeleri ile ilgili olarak özel sektörün görüş ve önerilerini karar alıcılar ile sürekli paylaştık. Üyelerimizin şirketlerinin, hangi sektörde olurlarsa olsunlar, bir taraftan krizi yönetmeye çalışırken, diğer taraftan da piyasa, iş yapma ve yönetim tarzlarını sarsan bu değişim dalgasına uyma çabasında olduklarını biliyorum.

Dünyada artan şirket ve devlet borçluluğu, yeni şartlara uyum açısından hepimizi zorluyor. Devletlerin piyasa mekanizmalarını tahrip etmeden neler yapması gerektiği hususu ile yeni bir parasal genişleme döneminin arifesinde olup olmadığımız tartışılıyor. Bu aşamada, yeni ekonomi yönetimiyle yeni bir başlangıç yapma olanağı doğdu. Nitekim ilk alınan tedbirler piyasalarda hemen bir rahatlamaya yol açtı.”

Yaşanılan deneyimlerden sonra ekonomi yönetiminde neye ihtiyacın olduğunu şaşmaz bir kesinlikle bildiklerini belirten Kaslowski, “Yalınlık, şeffaflık, öngörülebilirlik, kurumsallık, hesap verilebilirlik, karar vericilerle ekonominin aktörleri arasında yapıcı ve süreklilik arz eden bir iletişim. Bu özelliklerin kısa vadeyi yönetirken, uzun vadede atılması gereken zorunlu adımlara da bizi hazırlayacağına inanıyoruz.” dedi.

Kaslowski, yaşanılanlardan öğrenilen bir dersin daha olduğuna işaret ederek, “Ekonomi politikaları, piyasaların işleyişi, sermaye akışlarının yönü elbette rasyonel yaklaşımlara, iyi yönetime, konusuna hâkim teknokrat ve bürokratlara gereksinim duyuyor. Ancak bunlara ilaveten hukukun üstünlüğü, hızlı ve adil şekilde çalışan güvenilir bir yargı sistemi olmadan, bu özellikler kalıcı ve sürdürülebilir büyümenin önünü açmaya, yatırım sermayesinin ülkeye akmasını tek başlarına sağlamaya yetmiyor.” diye konuştu.

Reform hedefleri ilan edildiğinde, hukuk ve yargı reformunun da bu gündemin içinde olduğunu duymalarının memnuniyet verici olduğunu vurgulayan Kaslowski, bu reformların, toplumu her açıdan etkileyen genel bir hukuk felsefesi ve yargı anlayışı çerçevesinde ele alınması, toplumsal katkı alacak şekilde formüle edilmesi gerektiğini dile getirdi.

“YENİ BİR TÜRKİYE HİKAYESİ…”

Kaslowski, yeni yıla zor koşullarda girileceğine kuşku olmadığını belirterek, “Daha önce pek çok kriz yaşamış, bunları yönetmiş ve atlatmış bir ülkeyiz. Temel hak ve hürriyetler konusunda daha az güvenlikçi, daha fazla özgürlükçü bir çizgiye geldiğimiz taktirde, ülkemizin enerjisini verimli ve yapıcı bir yöne sevk edebileceğinden eminim.” dedi.

Geçen cumartesi günü vefatının 18. yıldönümünde anılan Prof. Dr. Bülent Tanör’ün 1997 yılında TÜSİAD için “demokratikleşme perspektifleri” raporunu hazırladığında da Türkiye’nin ağır bir krizden geçtiğini ifade eden Kaslowski, raporun 2000’li yıllarda AB mevzuatına uyum çalışmalarında ve Türkiye’deki hak ve özgürlüklerin gündeme gelmesi çalışmalarında faydalanılan çok kıymetli bir rehber olduğunu söyledi.

Kaslowski, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Pandemi öncesinde iktisadi büyüme yaklaşımlarının radikal olarak değişim gösterdiği bir arka plan varken ve yeni, adil ve sürdürülebilir bir küresel denge arayışı hızla sürerken, yeni bir Türkiye Hikayesi’ne ihtiyaç bizce çok açık. Ancak bu şekilde toplumdaki bölünmeleri, giderek artan karşılıklı itimatsızlığı aşabileceğimizi düşünüyorum. Pek çok çalışmada ve araştırmada bir toplumun kendisini ileriye taşıyabilmesi için en önemli unsurlardan birisinin, hatta başlıcasının güven olduğu ortaya çıkıyor. Bu sözcüğü, hem ortak bir ideale yönelecek olanların birbirine güven duyması anlamında hem de bu yeni hikâyeye katkıda bulunacak olanların kendilerine güven duymaları anlamında kullanıyorum.”

Kaslowski, güveni inşa etmeden kolektif gücün, insan kaynaklarının, tarihsel birikimden kaynaklanan becerilerin harekete geçirilemeyeceğini belirtti. 

AÇISINDAN 2021, 2020’YE KIYASLA DAHA FAZLA UMUT VADEDİYOR

Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi (YİK) Başkanı Tuncay Özilhan, çevrimiçi olarak gerçekleştirilen TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, TÜSİAD tarihinde ilk kez Yüksek İstişare Kurulu Toplantısı’nı yüz yüze yapamadıklarını belirtti.

2021 yılına girilmesinde günler kaldığını anımsatan Özilhan, şunları kaydetti:

Eminim siz de benim gibi bu yılın bitmesini dört gözle bekliyorsunuz. Bu yıl o kadar olumsuzluklarla doluydu ki hepimiz gelecek yılın biraz daha iyi olmasını ümit ediyoruz. Aslında başlarında 2020 yılından da umutluyduk ancak Kovid-19 pandemisi tüm olumlu beklentileri boşa çıkardı. Çok büyük bir felaketle karşı karşıya kaldık. Sadece biz değil, tüm dünya bu mücadelede çok zorlanıyor. Pandemiyi önlemek için kısıtlama tedbirlerine başvuruluyor. Kısıtlamaların uzun bir süre devam etmesi üretim ve dağıtım kanallarını tıkıyor. Sağlık sistemini, sağlık yatırımlarını tartışırız, tartışmamız da gerekir. Ama şurası bir gerçek ki, sahip olduğu sağlık altyapısıyla Türkiye, salgınla mücadelede zorlanmaya başlamış olsa da bazı ülkeler gibi altyapı sorunu yaşamadı. Bu süreçte büyük bir özveriyle görevlerini yapan tüm sağlık çalışanlarına, ülke olarak minnettarlığımızı bir kez de ben dile getirmek isterim.

“2021, 2020’YE KIYASLA DAHA FAZLA UMUT VADEDİYOR”

Özilhan, son günlerde salgının Türkiye’de büyük bir hızla arttığı bir dönemden geçildiğini aktararak, aşı geliştirme çabaları hakkında gelen olumlu haberlerin, pandemiyi nihayet yenilebileceği umudunu doğurduğunu söyledi. 

Pandemiyi yenmenin ise ekonomide yarattığı tahribatın sona ereceği ve artık yaraları sarmaya başlayabileceği anlamına da geldiğini vurgulayan Özilhan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ülkemizdeki ekonomik gelişmeler açısından 2021, 2020’ye kıyasla daha fazla umut vadediyor. Umuyoruz ki aşağı yönlü gidişat artık yavaşlayıp durmuştur ve yukarı doğru hareketlenme başlamıştır. Ekonomi yönetiminde hata yapılmaması durumunda bir dizi gösterge iyileşme sürecine girecek. Ekonomideki yaraların tamamen sarılması kolay olmayacak ve vakit alacak. Bir soluklanma fırsatı yakalıyoruz ve bunu, yüksek enflasyon, yüksek faiz, Türk lirasının değer kaybı, ithalata bağımlılık, ihracatta rekabet gücünün düşüklüğü, borçlanma sarmalı, istihdam yaratamama gibi kronik sorunların çözümü için iyi kullanmamız gerekiyor.

Çünkü ekonomide bir süredir sorunların üst üste yığılıp biriktiği bir dönemden geçtik. Sorunları ileriye ötelemek yerine kökten çözmek için ihtiyaç duyduğumuz en öncelikli unsur, kurumlara duyulan güvenin pekişmesi. Ekonomiyle ilgili tüm kurumların kanunla tanımlanmış görevlerini, kanunların çizdiği özerklik çerçevesinde yerine getirmesi en büyük beklentimiz. Bu noktada, tüm denetleyici ve düzenleyici kurumlara büyük sorumluluk düşüyor.”

Özilhan, güvenin pekişmesini sağlayacak olanın ise şeffaflık ve hesap verebilirlik olduğunu aktararak, “Tüm ekonomik birimlerin sağlıklı analiz ve uzun vadeli tahmin ve planlama yapabilmesi için doğru ve dünyayla kıyaslanabilir bilgiye ve bu bilginin şeffaf biçimde paylaşılmasına ihtiyaç var. Doğru bilgi yoksa doğru karar da verilemiyor. Doğru bilgi firmalar için olduğu kadar devletin kendisi için de önemli. Doğru bilgi ve güçlü analitik kapasite, isabetli tahmin yapmayı mümkün kılar. Makroekonomik istikrarı sağlamanın ve sağlıklı bir reform programı uygulamanın yolu buradan geçer.” diye konuştu.

Konu reformlar olunca, atılacak adımların sosyal, siyasi ve ekonomik sonuçlarını öngörebilmek, toplum içinde istişare mekanizmalarının sağlıklı biçimde çalışmasına bağlı olduğunu vurgulayan Özilhan, şunları kaydetti:

“Düşüncenin ve eleştirinin özgürce dile getirilebildiği bir tartışma ortamı, çoğulcu ve özgür bir medya, birbirini dinleyen bir toplum, topluma kulak veren bir siyaset anlayışı, yetkin ve çözüm odaklı bir bürokrasi, ülke yönetiminde hata yapma ihtimalini düşürür. Yine de, kul işidir, hata olabilir, ama bu durumda da hatanın boyutu küçük olur; hatadan dönmek kolay olur. Eğer toplum içinde istişare mekanizmaları sağlıklı biçimde çalışabilirse, karar alma süreçleri de aşağıdan yukarıya çalışmaya başlar.

Bu yöntem, deneme yanılma mekanizmasından çok daha iyi çalışır. Daha etkindir ve maliyeti daha düşüktür. Dün alınan kararlar bugün değiştirilmez. Dün yapılan yatırımlar bugün atıl hale gelmez. Kaynak israfı, enerji israfı ve en kötüsü umut israfı ortaya çıkmaz. Geleceğe ilişkin pozitif mesajlar tabii ki hepimizi çok memnun ediyor, ama esas ihtiyaç duyduğumuz söylenenlerin kuvveden fiile dönmesi.”

“FAİZLER ASANSÖR GİBİ İNER ÇIKAR”

Özilhan, pandeminin, ekonomi ve toplum üzerinde büyük değişiklikler yarattığını belirterek, “Pandemi sonrasında da hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Ülke olarak değer zincirlerinde meydana gelecek değişimlerden olumlu etkilenme olasılığımız yüksek. Çünkü coğrafya açısından çok şanslıyız. Çünkü geçmişten gelen gelişkin bir üretim yapımız, yetişmiş, kalifiye işgücümüz ve iyi bir altyapımız var. Eğer teknolojiye ve insana yatırım yapar, ekonomik istikrarı sağlar, iş ve yatırım ortamında uzun süredir beklenen hukuki reformları bir an önce tamamlarsak önümüze açılan bu fırsattan yararlanabiliriz.” şeklinde konuştu.

Pandeminin, tarım sektörünün, gıda üretiminin stratejik önemini de tekrar hatırlanmasına vesile olduğunu ifade eden Özilhan, dışarıyla ticaret kanallarında sıkıntı yaşanması durumunda, sadece tarım değil genel olarak yurt içi üretim kapasitesinin ne kadar hayati olduğunun da ortaya çıktığını söyledi.

Özilhan, üretimde yurt dışına bağımlılık, salgın sırasında olduğu gibi nihai ürün ve ara girdi temini açısından büyük sorun yarattığını aktararak, şunları kaydetti:

“Bu nedenle, stratejik ürünlerin yurt içi üretim imkanlarını geliştirecek, ama bunu kaynak dağılımını bozmadan, piyasa sinyallerini engellemeden yapabilecek bir model üzerinde düşünmemiz gerekiyor. Üretim olmazsa ihracat da istihdam da katma değer de vergi de olmaz. Yeni bir üretim seferberliğine hemen başlamazsak, yarın çok geç kalmış olmaktan korkarım. Üretimi artıracaksak, yatırım oranlarını yükselteceksek bunu tabi ki reel faiz oranlarının yüksek değil elverişli bir seviyede olduğu bir ortamda yapabiliriz.

Makroekonomik istikrarın ciddi ölçüde bozulduğu durumlarda, şok tedavisi olarak faiz artışı kaçınılmaz olur. Ancak adı üzerinde, şok tedavisi uzun süre kullanılmaz. Kullanılırsa bünyede başka rahatsızlıklar baş gösterir. Yüksek reel faiz, sonuçta, para üzerinden para kazanmaktır. Para üretime gitmez. Üretime giderse, getiri oranı, olağandan yüksek olan çok riskli alanlara gider. Bunun sonucunda üretim kapasitesi daralır, kaynaklar verimli projelere değil spekülatif alanlara kayar. Üstelik gelir dağılımı da bozulur. Bunlar arzu edilir sonuçlar değildir.”

Özilhan, eğer geleceğe ilişkin belirsizlikler azalırsa, enflasyon beklentileri düşerse, siyasi ve ekonomik riskler hafiflerse, faiz oranlarının da düşme eğilimine gireceğini anlattı.

Faiz oranlarının kalıcı olarak düşürülmesi isteniyorsa enflasyonun düşürülmesi, ekonomik reformların yapılması, siyasi ve jeopolitik risklerin hafifletilmesi ve öngörülebilirliği sağlayacak olan hukuk reformlarının tamamlaması gerektiğini aktaran Özilhan, “Aksi takdirde, faizler asansör gibi bir iner bir çıkar.” dedi.

“DÜNYADA KURAL TEMELLİ ULUSLARARASI DÜZENİN GÜÇLENMESİ BEKLENTİLERİ TÜRKİYE’Yİ DE OLUMLU ETKİLEYECEK”

Özilhan, dünyada kural temelli uluslararası düzenin güçlenmesi beklentilerinin Türkiye’yi de olumlu etkileyeceğini, bunun içinde bulunulan coğrafyaya da olumlu yansımalarının olacağını söyledi. 

İran ile nükleer anlaşmaya geri dönülmesi, Suriye’de güvenlik ve istikrarın, Türkiye’nin çıkarlarını da gözetecek biçimde tesis edilmesi gibi gelişmelerin, Türkiye’nin bölgesel potansiyelinin hayat bulmasını sağlayacağını da vurguladı

HUKUK REFORMU

Özilhan, güvenlik endişelerini geride bırakıp, nihayet özgürlükleri genişletme noktasına gelmiş olunduğuna inandığını belirterek, “Yargı Reformu Strateji Belgesi geçen yıl hazırlanmış ve ardından 3 yargı paketi kanunlaşmıştı. Ancak hukuk reformu alanında daha almamız gereken çok mesafe var. Temel hak ve özgürlüklerin, hukuk devletinin, yargı bağımsızlığının üstünde en ufak bir gölge bile kalmamalı. Mülkiyet hakkı ve sözleşme serbestisi gibi konular, rekabetçi bir piyasa mekanizmasının etkin bir şekilde işlemesinin ön koşulu. Bugün bu ön koşulun yerine getirilmesi noktasındaki tartışmayı çoktan geride bırakmış olmamız gerekir.” diye konuştu. 

Yabancı sermaye yatırımları için, iş ve yatırım ortamında hukukun üstünlüğünü tesis etmenin mutlak bir zorunluluk olduğunu aktaran Özilhan, “Aksi halde hiçbir yabancı, uzun vadeli üretken yatırım yapmaz. Eğer yaparsa, bunların amacı, birkaç yüzyıl öncesinin sömürgelerinde olduğu gibi sadece ülke kaynaklarını en kolay yoldan transfer etmek olur.” dedi. 

Özilhan, dünya konjonktüründe beliren yeni ekonomik fırsatlardan yararlanabilmek için demokrasinin güçlendirilmesi gerektiğini vurgulayarak, “Tüm altyapısı ile demokrasi, ekonomik istikrarın, uzun vadeli yatırımların, ekonomik büyümenin, aş ve iş yaratmanın teminatıdır. Bunlar aynı zamanda siyasi istikrarın da teminatıdır.” şeklinde konuştu.

Bundan 23 sene önce yayımladıkları Demokratikleşme Perspektifleri raporunda söylenildiği gibi demokrasi konusunun, TÜSİAD için de Türkiye için de konjonktürel değil ilkesel bir konu olduğunu belirten Özilhan, “Devlete ve demokrasiye olan güven, o gün de söylemiş olduğumuz gibi, yüzeysel çözümlere bel bağlamak yerine, köklü çözümlere yönelmekle gerçekleşecektir. Bugün köklü çözümlere yönelebilecek bir noktaya gelmiş olduğumuza inanıyoruz.” dedi. 

Özilhan, geçmiş dönemde güvenlik risklerini önceleyen bir süreç yaşanıldığını, milli güvenliği tehdit eden PKK, FETÖ, DAEŞ gibi terör örgütleriyle mücadele edildiğini ve bu mücadelede de epey bir yol kat edildiğini anlatarak, “Bugün artık geçmiş dönemde öne çıkmış olan güvenlik kaygılarının yerini özgürlüklerin ve demokrasinin alanının genişletilmesi ihtiyacı almış durumda.” değerlendirmesinde bulundu.

Uluslararası ilişkilerde ve ekonomi, hukuk ve demokrasi reformlarında 2021’den beklentilerini özetlediği konuşmasını bitirirken, beklentilerini boşa çıkarabilecek risklerin sayısının az olmadığını işaret eden Özilhan, “Bütün bunlara rağmen ülkemizin müthiş bir potansiyeli var ve bu müthiş potansiyeli hayata geçirebilecek bir dönüm noktasına yaklaşıyoruz. Bu potansiyeli nasıl kullanabileceğimiz üzerine uzun uzun düşünüp, tartışıp sonunda tüm toplum olarak bir uzlaşıya varmamız gerektiği düşünüyorum.” diye konuştu.

Güncelleme Tarihi: 03 Aralık 2020, 17:50
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER